Osmanlı’da kölelik
Osmanlı’da kölelik yasal bir temeli ve belirlenmiş şartları olan meşru bir ticari faaliyetti. İlk sabit köle pazarı Bursa’da kurulmuştu. Köle ticaretinin ciddi bir düzenle yapılmaya başlanması İstanbul’un fethinden sonra oldu.
Köleliğin insanlık tarihi kadar eski bir geçmişi var. Anadolu’da Asur dönemi ticaret merkezleri olan Karumlarda köle ticareti yapıldığı biliniyor. Savaşlarla ele geçirilen yerlerdeki insanların köleleştirilmesi, korsanların baskınlarla esir aldığı kişileri köle pazarlarında satması ve borç köleliği gibi farklı yollarla kölelik binlerce yıl boyunca yaşatıldı. Doğudan batıya antik dönem imparatorluklarında kölelik kurumsal bir yapı kazandı. Amerika kıtasının keşfi ise vahşi Batı Atlantik köle ticaretini tetikledi ve milyonlarca Afrikalı insanın hayatını yitirmesine, düzenlerinin değişmesine neden oldu. Kuşkusuz kölelik Orta çağ ve Yakınçağ Hristiyan tarihi ile sınırlı değildi. Abbasiler döneminde Basra dolaylarında yaşanan Zenc İsyanı’nda yaklaşık beş yüz bin köle öldürülmüş ve isyan çok kanlı biçimde bastırılmıştı. İslam coğrafyasında köle ticaretinin ana merkezi Zanzibar Adası’ydı ve bu ticareti ağırlıklı olarak Ummanlı köle tacirleri yapıyordu. Zanzibar sözcüğünün Farsça zenci sahili anlamına gelen Zengi bar sözcüğünden geliyor oluşu adanın köle ticareti yapılan döneminden kalma bir iz. İslamiyet her ne kadar kölelikle ilgili koşulları olabildiğince iyileştirmiş, kölelerin özgürleştirilmesi yönünde birçok tavsiyede bulunmuş olsa da bu yapı doğu dünyasında varlığını sürdürdü. Osmanlı Devleti tarihinde de batıdaki kötü muamele ve koşullarla asla kıyaslanamayacak olsa da köleliğin mevcut olduğu görülür.
Kölelik yasal bir ticaretti
Osmanlı Devleti’nde, tıpkı diğer dönem devletlerinde olduğu gibi kölelik yasal bir temeli ve belirlenmiş şartları olan meşru bir ticari faaliyet alanıydı. En fazla sayıda köleye sultan sahipti. Sultandan sonra gelen vezirler, paşalar ve zengin sınıf durumlarına göre çok sayıda köleye sahip olabiliyordu. Köleler ihtiyaç duyulan iş gücünün çok önemli bir kısmını karşılıyordu ve 16 ilâ 17. yüzyıllar arasında nüfusun yüzde 20 civarındaki kısmı kölelerden meydana geliyordu. Afrika kıtasından getirilen kölelerin yanı sıra Kafkasya, Kuzey Karadeniz kıyılarındaki topraklar, Doğu ve Güney Avrupa başlıca köle toplama kaynaklarıydı. Osmanlı Devleti’nin giriştiği ve zafer kazanarak döndüğü büyük savaşlarla beraber köle sayısında artış yaşandığı ve buna bağlı olarak da köle edinen insan sayısının çoğaldığı görülür. Kuzey Karadeniz havzası Osmanlı köle ticaretinin son derece hareketli kaynaklarından biriydi. Buradaki halkların beyaz tenli oluşu onları makbul köle sınıfına sokuyordu. Ukrayna, Kırım, Moldovya, Gürcistan başta olmak üzere Kafkasya coğrafyasından sağlanan köleler devletin saraylarında ve zengin bürokrat ile asker sınıfının konaklarında talep görüyordu. Karedeniz coğrafyasında 15-18. yüzyıllar arasında yaklaşık 2.5 milyon kişinin köle olarak Osmanlı topraklarına getirildiği biliniyor. Bununla beraber yetenekleri ile köle sınıfından ayrılıp Osmanlı saray yapısında çoğunlukla Enderun aracılığı ile yüksek rütbelere erişen çok sayıda köle de mevcuttu.
Cezayirli korsanlar…
Barbaros Hayreddin Paşa’nın Osmanlı Devleti’ne bağlanması ile İstanbul’dan idare edilmeye başlayan Kuzey Afrika toprakları Akdeniz’deki Türk korsanlarının da önemli üslerini barındırıyordu. Tunus ve ağırlıklı olarak Cezayir Türk korsanların merkeziydi. Burada Atlas Okyanusu’na açılan korsanların İngiltere, İrlanda ve hatta İzlanda sahillerine kadar gittikleri biliniyor. Burada ele geçirdikleri kadınları imparatorluğun merkezine gönderen korsanlar ciddi kazanç sağlıyordu. Akdeniz’de sefer eden yabancı gemiler de zaman zaman Cezayir korsanlarının baskınlarından paylarına düşeni alıyordu. İlerleyen dönemlerde ABD gemilerinin doğu Atlantik kıyıları ve Akdeniz’de güven içerisinde sefer yapabilmeleri için Osmanlı Cezayir Beylerbeyi idaresi ile ABD Başkanı George Washington’ın imzasını taşıyan bir anlaşma dahi yapılmıştı. İstanbul, Şam, Halep, Bursa ve Kahire gibi önemli şehirlerde kölelerin satıldığı pazarlar kuruluydu. Farklı diyarlardan getirilen köleler burada alıcıların beğenisine sunulurdu.
Harem Ağaları
Osmanlı sisteminde sarayın en özel ve mahrem alanlarının başında harem geliyordu. Hadım harem ağalığı saray köleliği içerisinde en yüksek mevkilerden biriydi. Harem ağaları çoğunlukla çocuk yaşta hadım edilmiş Afrika kökenli siyahi kölelerden oluşuyordu. Bununla birlikte nadiren de olsa beyaz ırktan hadım harem ağalarına rastlanır. Harem ağaları harem kurumunun disiplinini sağlar, aslında kendileri de birer köle olan cariyelerin haremdeki düzenlerini idare ederek sultanın haremdeki huzurunun sağlanması için çalışırdı. Kapıkulları, Ortakçı kullar, Acemi ocakları ve pençik sistemi ile II. Murat döneminde sistemleşen devşirmelik Osmanlı Devleti’nde temeli köleliğe dayanan çeşitli oluşumlardı.
Köleliğin kaldırılması
Osmanlı Devleti’nde ilk sabit köle pazarı Bursa’da kurulmuştu. Köle ticaretinin ciddi bir düzen içerisinde yapılmaya başlanması İstanbul’un fethinden sonra oldu. Edirne, Macaristan’ın Osmanlı sınırına yakın şehirleri Midilli, Afrika’da Darfur ve Mısır esir ticaretinin Osmanlı coğrafyasındaki önemli merkezleriydi. İstanbul’da ilk köle pazarının bugünkü Aksaray Haseki civarında kurulduğu ve Sultan III. Murad döneminde Kapalıçarşı bedestenleri içerisinde yapıldığı biliniyor. Avrupa’da Fransız Devrimi ile yükselen ve hızla yayılan yeni değerlerin etkisi Osmanlı toplumunu ve aydınlarını da etkiledi. 20. yüzyıl başlarına gelindiğinde Jön Türkler oluşumunun köleliğe karşı bir duruş sergilediği görülür. Bu duruşun etkisi ile Sultan II. Abdülhamid 1909 yılında şahsi hizmetinde bulunan tüm köleleri azat etmiştir. Köleliğin Türkiye’de kaldırılması Cumhuriyetin ilanı sonrası gerçekleşti ve 1964 yılında köleliği tamamen ve net bir biçimde yasadışı kılıp yasaklayan yasal düzenleme işlerlik kazandı.